29 Mayıs 2011 Pazar

Aptal Kutusu

Sinirden ölme seanslarına hoşgeldiniz.
yapmanız gereken tek şey Aslı'nın arkadaşlarını edinmek. Bu kadarı yeterli olacaktır.
İyi günler.

AH! Yani arkadaşlarımı düzgün seçtiğimi sanıyordum. Peh? Düzgün mü seçmişim. Onları seçmedim bile ben. Yani ağzıma s.çmaktan başka bir işleri yok. 'Aslı şunu yap, aslı şunu bana verir misin, ama aslı hep böyle yapıyorsun, yaaa lütfen.'

ama yeter aslı. Ağzına s.çtınız aslı'nın. Yani onunda bir hayatı var!

İyi hissettirmiyorsunuz. Hiçbir zaman hissettirmediniz. Sizi güldüren, sizi ağladığınızda teselli eden benim. İyi gün dostumsunuz? MK! Dostum bile değilsiniz. Ordan burdan bir avuç beyinsiz insan parçası.

Yani her dediğinizi yapıyorum değil mi? Her şeyinize koşuyorum? Ağlıyorsunuz, bir takla atmadığım kalıyor. Her türlü maymunluğu yapıyorum her şeyimi veriyorum, fakat bana gelince 'aslı şarjım yok veremem, aslı bugün oradan gitme, eve çok uzak gelemem, ama hayır veremem, çok az kaldı aslı ya'

Hepinizin Allah bin belasını..!

Bir tek düzgün arkadaşım kaldı. Sadece bir tane.
Arkamdan iş çevirmiyor, kızarsa da yüzüme söylüyor, sevse de yüzüme söylüyor.
herşeyiyle o.

Bir tek o değerli benim için, artık diğerleri değersiz.
Hepiniz değersizsiniz!

26 Mayıs 2011 Perşembe

Ehe.

Heee! Meriç'in boyu göt kadarmış lan. Yani öyle böyle değil. Dizidekinden de kısa. Yani 19 yaşında amaa. Boyu diline gitmiş. Papuç gibi. Şırfıntı, kendini beğenmiş. Sen hiçbir b.ku hak etmiyorsun kızıım. Sen ancak önemli kişiliklerinin artığıyla bir yerlere gelirsin.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

AGHR!

İçimi dökmek istiyorum. İçimden lanet lanet laneet ediyorum, yani bir insan bu kadar mı aptal olur? Evet, o aptal benim. Özentinin, gerizekalının tekiyim. Yani alınganım da, en yakın arkadaşım ne derse ters anlıyorum, ne derse 'of ben işte, dimi' diyorum! Kendimden hiç bu kadar nefret etmemiştim. Yani önceden birlikte gülerdik, espri yapardık, aptalca şeyleri birbirimize yollayıp kopardık. Şimdi?

Şimdi mi? Şimdi birbirimizin ağzına sıç.yoruz. Yani buna ta molarak öyle söylenmese de evet yapıyoruz. O beni kırıyor, ben onu kırıyorum. Sürekli tripleşmeler, imalar, cımlı cimli konuşmalar. Yani neden bu kadar aptalım bilmiyorum.

Of! Aramızı düzeltmeliyiz diyorum, bozuk değil ki diyor? Yani paranoyak değilim ben? Manyağın teki de değilim? Arkadaşımın değiştiğini pekala anlayabilirim. Sorunlarım falan da yok benim yani ne diyebilirim ki ona?

Aramızı bozan iki tane sürt.k var. Biri ona diğeri bana sataşıyor! Allah'ım 13 yaşında bile değiller. On üç yaşının önemi ne bilmiyorum? Ve gitgide saçmalıyorum. Çünkü sinirlenince saçmalarım ben.

Onlarla konuşmama bile izin vermiyor, kafasını takıyor her şeye. O üzülüyor ben üzülüyorum. Çünkü o benim canım. Ama bunu ona söyleyemiyorum bile. İnanmayacağından korkuyorum, herkese davrandığım gibi ona da yakın davrandığımı düşüneceğini düşünüyorum.

Of bilemiyorum, onunla konuşmalıyım.

23.05.2011
Pazartesi

...

Öyle yaşanmışlıklar var ki hayatımızda... Her biri unutulmaya yüz tutmuş, her biri insan zihninin derin karanlıklarında. Hatırladığımız zaman acı veriyorlar bize. Tıpkı saatlerce kapalı kalıp karanlığa alışan gözlerimizin, aralandığı anda gün ışığını alması ve acıması gibi. Aklımıza geldiği zaman yaşanmışlıklar, unutmak isteriz hemen. Gömülsün isteriz zihnimizin karanlıklarına, yine, yeni ve yeniden... Tıpkı ışıktan rahatsız olan gözlerimizi hemen kapatmak istediğimiz gibi...


Öyle yaşanmışlıklar var ki hayatımızda... Her biri dün gibi aklımızda, her biri sadece bizim bildiğimiz derin kuytularda. Hatırladığımız zaman mutluluk veriyorlar bize. Tıpkı şehrin pis havasından bunalan insanın, maviyle yeşilin muhteşem uyumunu ciğerlerine doldurması gibi. Aklımıza geldiği zaman yaşanmışlıklar, hiç gitmesinler isteriz zihnimizden. Kaybolmasın isteriz kuytu köşelerde. Tıpkı hiç bırakmak istemediğimiz gibi maviyle yeşili.


Öyle yaşanmışlıklar var ki hayatımızda...Akla kara, iyiyle kötü gibi... Öyle yaşanmışlıklar var ki hayatımızda... Etle tırnak, abiyle kardeş gibi... Öyle yaşanmışlıklar var ki hayatımızda, akla kara kadar zıt, etle tırnak kadar birbirine bağlı... Ve öyle yaşanmışlıklar var ki hayatımızda, onlar insanı insan yapan İNSAN gibi...

A-Salak!

Bugün, uyandığımda saat sanırım on ikiydi. Telefonuma baktım, kapalıydı. Şarjı bitmişti biliyordum ama üşeniyordum şarja takmaya. O yüzden nereden aldıysam tekrar oraya geri bıraktım.

Bugün, kahvaltı yapmadım. Zaten pek aram yoktu kahvatılarla. O yüzden elime gelen şeyi ağzıma atıp koltuğuma oturdum. Televizyonu açmadım bile. Hiç bir zaman izlemezdim ki televizyonu. O yüzden elimdeki kumandayı bırakıp, her zaman ki gibi boş boş oturdum.

Bir söz okumuştum, gerçekten anlamlıydı. Kısa ve saçma olabilirdi ama benim için anlamlıydı. ''Bilgisayarı kapattığınızda yanlızsınız.'' İlk okuduğumda anlamasam da şimdi anlamıştım...

Canım sıkılıyordu, bilgisayara girmek istemiyordum, sadece şarkı dinleyerek yatmayı denedim. Her zaman ki hallerimi sergiledim anlayacağınız. İşe yaradı. Bu hoşuma gitmişti. Yani müzik dinlemek. En azından yanlızlığımı almıştı. Şimdilik.

Arkadaşlarım benim nefesimdi, bunu biliyordum. Onlarsız bir hiçmiş gibi hissediyordum. Zaten ailemle de iyi geçinmiyordum. Sanırım hepsi benden kaynaklanıyordu. Ben ve gamsızlığım. Harika.

Son ses müzik dinlemeyi severdim, bağırmayı çağırmayı severdim. En azından arkadaşlarımın yanında. Ben bir asalağım. Arkadaşlarımın sevgisinden beslenirim, onlarsız hiçim. Bunu biliyorum. Her zaman bilirim.

Tek başıma yemem, tek başıma gezmem, tek başıma gülmem. Çünkü dediğim gibi ben bir arkadaş bağımlısıyım.

Bana zarar verirler, bana gülerler. Beni umursamazlar, umursamam. Çünkü onlara ihtiyacım vardır. Çünkü ben yanlızlıktan korkarım. Çünkü ben bir asalağım.

Onlarsız bir bilgisayarım vardır. Filmlerim bitince kendimi iyi hissetmem. Yazamayınca kötü olurum. Sanırım ben aynı zamanda bir deliyim.

Nefes almamda yardımcı olurlar, okumamda, gülmem de ve korkmamda.

Kolay şeylerle gülerim, notum düşük olduğunda takmam, çünkü arkadaşlarım ağlayan kızları sevmez. Arkadaşlarımın yanında yazdığım şeyler hakkında konuşamam, çünkü onlar okumayı pek sevmezler. Arkadaşlarımın yanında pek şarkı dinleyemem. Çünkü onlar yabancı müzikten nefret eder.

Evet, korkarım. Çünkü çoko az ortak noktalarımız olur ve ben onları kaybedemem.

Demiştim ya ben bir asalağım. Onlarsız hiçim.

Düşünmemde, yaşamamda, yememde yardımcı olular. Onların sevgisiyle beslenirim. Söylemiştim değil mi? Bazen yanlızlığımla mutlu olmayı da düşünüyorum. Ama nafile.

Saçmalıyorum, her zaman ki gibi.
Unut gitsin.
Ben böyle iyiyim.


14 Kasım 2010 Pazar, 17:41
Aslıhan Sakallı

Taylor Swift - Breathe ile güzel gidiyor.

Şizofren

Karşımdasın... Oradasın görebiliyorum seni! Elimi uzatsam ellerimde olacaksın. Parlıyorsun... Görüyorum seni lanet olası! Gözlerimi kapatıyorum ve bekliyorum.

Gitmeni diliyorum!

Aslında gitme! Çok yalnızım ben. Tek istediğim canım istediğinde git! Eğer sana alışırsam bir daha gelmiyorsun. Deliriyorum sonra. Ağlıyorum günlerce...

Hatalıyım biliyorum elbette. Ama istiyorum seni her şeyinle. Sen benim zayıflığımsın ve bunu sana söylemekten korkuyorum.

Dalga geçiyorsun benimle! Seni lanet olası! Yine giriyorsun hayallerime ve benimle oynuyorsun. Bundan zevk alıyorsun biliyorum. Biliyor musun ben de bazen acı çekmekten hoşlanıyorum?..

Bakma sen benim bu tavırlarıma. Aptalım işte! Her zaman ki yaptığım şeyler. Duvarlardan başka konuşabileceğim hiç kimse yok. O yüzden böyle davranıyorum.

Gelmeni diliyorum!

Gelirken iki bira alıpta gelsen? Eski günlerdeki gibi beraber kafaları çekeriz. Daha sonra gülerek oynaşırız. Doldu mu zamanın? Yine mi gidiyorsun? Gelecek misin bir daha?

Gelmeyeceksin...

Yine yaptın! Asırlardır tükenmek bilmeyen yarama tuz bandın! Pislik herif! Gittin. Yine...

Gelsen ne olurdu? Biraz muhabbet ederdik. Gelmeni istemiyorum ama muhtacım sana. Esrarım gibisin! Kullanmadan yapamıyorum. Tabi bu durumda sen beni kullanıyorsun ya. O ayrı...

Lanet olsun! Almayın onu içeri! Tekrar geliyorsun hastalıklı şey! Bitmek bilmeyen bir inadın var. Acı çektirmeyi çok seviyorsun değil mi? Ateşi sönmemiş sigaram...

Biliyorum. Yine yapacaksın. Kanacağım yine. Bir şekilde kandırırsın sen beni! Şeytan! Biliyorum. Masmavi gözlerinle etkilersin sen beni. Öpülesi dudaklarınla konuşursun sen. Bakarım yine sana hayranlıkla...

Dur! Bekle. Biraz daha dursan? Daha yeni geldin. Acı çekmeye razıyım ben. Biraz daha baksan bana? Biraz daha dalsam hülyalara. Ama yok. Gideceksin elbet! Bu senin işin değil mi? Acı çektirmek...

Eskiden hep 'keşke' derdim. Ama şimdi; yalvarmaktan başka çarem olmuyor. Canım acısa da yalvasrıyorum sana esrarım. Baktıkça ölsem de gözlerini. Tükettikçe bitsemde istiyorum dudaklarını...

Karanlık odada bir masa bir sandalye ve bir 'sen' varsın. Koskaca bir 'sen' var odamda! 'Sen'inle yaşıyorum ben. Aldığın nefesle. Hülyalarımla. Düşlerimle. Onlarla büyütüyorum seni. Elimle yukarı koyuyorum. Yükseltiyorum.

Gitme!

Haykıyorum. Avazım çıktığı kadar bağırıyorum 'gitme' diye. Dinlemiyorsun Lanetli! Dinlemiyorsun beni. Beni alıyorsun benden ama umurunda değilim sanki...

Yeter artık! Belki bir zavallıyım ben! Ama istemiyorum artık bunları. Sanırım seni silip atabilecek kadar güçlüyüm. Son kararım olsa da, ölüm fermanım olsa da... Unutacağım seni. Dalmayacağım hülyalara. Düşünmeyeceğim. Adını ağzıma almayacağım bir daha! Unutacağım seni. Silip, kalbime göreceğim.

Ama son bir kez daha göreyim. Son bir kez daha 'gel' ondan sonra...


01 Haziran 2010
Aslıhan Sakallı 

Rüzgar

Rüzgar

Yine esiyor rüzgar bu gece yanlızlıkların ardından.
Dans ediyor yaprakların sulieti karanlıkla.
Mumun ışığı fısıldıyorlar bana, diyorlar ki; dön bak dünyaya!
Bak Dünya'ya. Etrafındaki sessiz çığlıklar atan gölgelere bir bak!
Yine rüzgar vuruyor pencereme, çıkan sesler içimi ürpertiyle dolduruyor.
Gözlerimi açtığımda hayal kırıklığına uğruyorum.
Yine hülyalara dalmışım bu gece, yanlızlığın pençesinde.
Sonra sen geliyorsun, bozuyorsun tüm füziğimsi siyah ışığı!
Parlıyor etrafım, bir mum daha yakıyorsun...
Korkuyorum bu sefer gözlerimi açmaya.
Yine rüya görüp kendimi aldatmaktan korkuyorum.
Tutuyorsun ellerimden ''Korkma ben buradayım, bu gerçek!'' diyorsun...
Sesin parçalara ayırılıyor. Her ritim, her harf renklere dönüşüyor.
Mavi, kırmızı, mor...
Güven veriyor sesin, güven veriyor renkler!
Açıyorum gözlerimi...
İşte! Yine yalan söylüyorsun bana! Yine kalıyorum karanlıkta!
Yine parlayan ışık sönüyor, yine kanıyorum senin yalanlarına!
Esiyor yine rüzgar bu gece. Vuruyor pencereme esinti...
Yine sönüyor yaktığım mum, yine korkuyorum karanlıktan.
Alışıyorum zamanla... Gözyaşlarıma bakıyorum, gülüyorum sadece...
Ağlamayalı uzun zaman olmuştu. Kahkahalar atıyorum bu sefer!
Oturuyorum gözyaşlarımı silerek kanepeme.
Bir gıcırtı çıkıyor her zamn ki gibi. Gerçeğe değiyor ellerim.
Anlıyorum, artık hayal görmüyorum!
Yine sana kanmıyorum, elimle itiyorum düşlerimi!
Yine sönüyor umutlarım bu gece yaktığın mum gibi, yanlızlıkların ardından...

27 Temmuz 2010 Salı.
21:08